11 Aralık 2009 Cuma

TOMRİS HANIMA MEKTUPLAR - 17

YÜREĞİMİZ YANARKEN, DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

Sevgili Tomris Hanım,
Geçtiğimiz Ağustos ayının son hafta sonu Foça’daydım. Eski Foça oldum olası bana huzur veren mekânlardan birisidir. Akşam yemeğinin ardından hem Foça’nın bu huzurlu havasını solumak hem de Giritlinin sakızlı dondurmasından yemek için yazlık sitemizden Eski Foça’ya doğru yola çıktık. Akşamın alacakaranlığında Foça’ya yaklaşırken bizi Foça’nın üstünü kaplayan kızıl bir duman tabakası karşıladı. İlçenin girişindeki mezarlık mevkiinin üzerindeki orman alev alev yanıyor, şiddetli esen rüzgârla birlikte alevler ve kızıl duman ilçenin üzerine doğru savruluyordu. Hava karardıkça görüntü daha ürpertici bir hal alıyordu. Televizyondan izlediğimize göre aynı anda Gökova, Selçuk Bülbül dağı ve Kaş’ta ormanlar yanıyordu ve şiddetli rüzgârla birlikte hızla yayılıyor ve söndürülemiyordu.

Bilmiyorum hiç yanan bir ağaç gördünüz mü? Ben bir kez tek bir çam ağacının yanışına tanıklık etmiştim. Ağaç yanarken sanki hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Bir de binlercesini, içindeki tavşanı, tilkisi, kirpisi börtü böceği ile yanarken düşünmek bile korkunç bir duygu.

Pazartesi günü geçici görevle bulunduğum Selçuk’a gittiğimde Bülbül dağının hastaneye bakan yüzü simsiyahtı ve hala tütüyordu, Kuşadası’na doğru ilerleyen yangının mavi beyaz dumanları kilometrelerce uzaktan görülebiliyordu.

Nedenlerine baktığımızda yıldırım düşmesi sonucu çıkan Kaş’taki Kanyon-orman yangını dışındakiler insan hatalarından ve dikkatsizlerinden kaynaklanıyordu. Ya ot veya anız yakmaktan ya da piknik ateşi veya piknikte sağa sola düşüncesizce atılan şişe veya cam parçalarının mercek etkisi ile başlıyordu.

Anız ve ot yangınlarını çiftçinin eğitimiyle bir nebze önlenebilir. Lakin piknik ateşinden çıkan yangınları anlayabilmiş değilim. Nereden çıktı bu mangal alışkanlığı? Pikniğe gitmek yeni bir alışkanlık değil, çocukluğumuzda da, özellikle Hıdrellezde olmak üzere bahar aylarında ve yaz hafta sonlarında pikniklere gidilirdi. Ama mangal keyfi diye bir şey yoktu. Ege mutfak ve yemek kültüründe mangal yoktur. Yalnızca çocukluk yıllarımızda anneannelerimizin mangalla ısındıkları senelerde mangal külüne gömülen patatesleri anımsıyorum. Bizler gerek ailemizle gerek öğrenciliğimizdeki okul gezileriyle pikniğe giderken annelerimiz yumurta haşlarlar, patates haşlarlar, yaprak sarması veya biber dolması hazırlarlar, kuru köfte ve patates kızartırlar, kâğıttan ufak ufak külahlara tuz ve karabiberi koyarlar, piknik sepetine güzelce yerleştirirlerdi. Bir termosa da çayı demlerler, çay bardaklarını ve şekeri ayrı bir çantaya yerleştirip pikniğe gidilirdi. Piknik masasına veya yerde kilimin üzerine herkes getirdiği malzemeyi koyar salatalar yapılır ve yenilir içilirdi. Ne ateş, ne is ne duman ne de etrafa yayılan et kokusu olurdu. Sadece çamların, katırtırnaklarının ve doğadaki onlarca çiçeğin kokusu duyulurdu. Haliyle ne ateş söndü mü sönmedi mi şüphesi ne de yangın korkusu olurdu.

Acaba diyorum Sevgili Tomris Hanım; acaba özümüze, Ege kültürümüze dönsek, piknikte mangal alışkanlığından vazgeçsek, zeytinyağlı Ege mutfağımıza dönsek, ormana ateşi sokmasak, böylece hem pikniğimizi yapsak hem de ormanlarımızı korusak.
Ormanlarımız da, yüreğimiz de yanmasa..
Dostlukla..
Dr. M. Cengiz TÜMER

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder