11 Aralık 2009 Cuma

TOMRİS HANIMA MEKTUPLAR - 8

TRABZON ÖZELİNDEN TÜRKİYE GENELİNE: SOSYOLOJİK BİR DEĞERLENDİRME

Trabzon. Doğu Karadeniz’in ve yurdumuzun eşsiz güzelliklere sahip ve yaşam şartları da o denli zor bir yöresi. Ama ne yazık ki son yıllarda hiç de hoş olmayan olaylarla gündeme geliyor. Önce linç girişimleri, rahip cinayeti, bombalamalar ve en son olarak ta Hrant Dink cinayeti. Neler oluyor Trabzon’da?

İlk kez 1995 yılında hastanemizde düzenlediğimiz bir Karadeniz turu ile gittim bu kente. Daha sonra da Anadolu Böbrek Vakfı’nın düzenlediği bilimsel toplantı en son olarak ta geçtiğimiz yıl Artvin Şavşat’taki bir dostumun daveti üzerine gittim. 1995 yılı öncesi Trabzon’u ve Trabzonluları muhafazakâr ve yaşadıkları coğrafyanın özelliği olduğuna inandığım asabi kişilikleri ve Temel fıkraları ile tanırdım. 1995 yılındaki turumuzda yaşadığım olumsuz olayları yukarıdaki olaylarla birlikte hatırlayınca kendimce bir değerlendirme yaptım ve bunu sizinle paylaşmak istedim. Ama mektubumu yayına vermeden bir kez daha okuyunca acaba haksızlık mı yapıyorum diye düşündüm. Birkaç münferit olaydan etkilenip bir genellememi yapıyorum ve Trabzon’a ve Trabzonlulara haksızlıkmı yapıyorum kaygısını duydum.

1980 darbesi sonrası 1983 seçimi ile birlikte geçilen liberal demokrasinin getirdiği üretmeden kolay kazanç elde etme, bu yolda her şeyi mubah gören zihniyet ve toplumsal düşünmenin önüne geçen bireysellik ve bencillikle birlikte 1991 de ki darbeyle dağılan SSCB den akın eden Nataşa turizmi…

Sanırım, toplumsal yozlaşma o zamanlar başladı. O dönemde yaşanan Rus hayat kadınları furyası sonucu alışık olmadıkları cinsellikle karşı karşıya kalan yöre halkı mevcut muhafazakâr yapıları ile bir iç çatışma ve kişilik bölünmesi yaşadı. Her sarışın kadını Nataşa olarak gördüler. Bu çatışma içindeki toplum, işsizliğin ve kendini değersiz hissetme duygusunun eklenmesi ile Kurtlar Vadisi ve benzeri dizilerle kendine bir aidiyet aramaya başladı. Ve sonuç ta bugünkü noktaya gelindi.

İlk yazdığım yazımı öngörüsüne güvendiğim arkadaşlarımla paylaştım. İlginç değerlendirmelerden biri; bu olgunun sadece bu bölgeye has olmadığı ve Anadolu’nun birçok yerleşiminde bu yozlaşmanın yaşandığı idi. Bu daha da vahim bir duruma işaret ediyordu.

Elimizde bu dönemin öncesi ve sonrasında işlenen suç oranlarını ve cinsini belirten bir çalışma, boşanma oranlarının karşılaştırılması ve buna benzer objektif verilere gereksinim olduğu ortada.

Bu noktada sorumuzu değiştirmek gerekiyor sanırım. “ Neler oluyor bize? “

Sevgili Tomris Hanım, sanırım sosyologların, bilim adamlarının, sivil toplum örgütlerinin ve devletin derinlemesine bir sosyolojik çalışma yapması ve ardından toplumsal bir iyileştirme projelerinin yaşanma geçirilmesi gerekiyor. Dostlukla.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder