11 Aralık 2009 Cuma

TOMRİS HANIMA MEKTUPLAR - 3

BİR YALNIZLIKTIR DOĞU

Sevgili Tomris Hanım,

Eylül ayının başlarında oğlumuzu yaz okulu için Londra’ya yolcu etmek için eşimle birlikte Adnan Menderes Hava Limanına gitmiştik. İşlemlerimizi yaptırıp oğlumuzu son güvenlikten de geçirdikten sonra yolcuları uçağa almalarını bekliyorduk. Eşimin güneş gözlükleri gözünde biliyorum ki arkasında göstermek istemediği sessiz gözyaşları var. Hemen yanımızda anne baba, nine, dede ve kardeşlerden oluşan bir grup boğazlarında düğümlenen hıçkırık, gözlerinde gözyaşlarını saklayan ayrılığın hüzünlü gülümsemesiyle onlarda oğullarını yolcu ediyorlar. Belki askere belki göreve ama belli ki gurbete.
Bu tablo beni yirmi üç yıl geriye götürdü. Tıp Fakültesinden yeni mezun olmuş, 12 Eylül yönetiminin getirdiği Mecburi Hizmet Yasasına yakalanan ikinci kuşak olarak Ağustos ayında kuramızı çekmiştik. Kars ili Susuz İlçesi Yolboyu Köyü Sağlık Ocağı. Yine böyle bir eylül ayında valizimizi, yatak yorgandan oluşan dengimizi yüklenip yola çıkmak için otogara gelmiştik. Serhat Kars otobüsüne valizimizi ve dengimizi yerleştirdikten sonra biz e böyle anne babalar dedeler nineler, kardeşler bir haftalık eşim ve onun ailesi kalabalık bir grup halinde otobüsün hareket saatini beklemiş, otobüs hareket edinceye kadar gözyaşları saklanmış, zorlama şakalarla, gülüşlerle ayrılığın hüznü ertelenmişti. Tekerlerin dönmesi ile beraber el salamların ardından gözyaşları serbest bırakılmıştı.
Ankara’dan sonrası bizim Egeye benzemeyen bir coğrafyada yol almış, gecenin ikisinde Yozgat Akdağmadeni’nde saçaklı çay ve tebeşire benzeyen kıtlama şekeri ile tanışmıştık. Bütün bir gece yol aldıktan sonra sabahın erken saatlerinde Palandöken dağının eteklerindeki Erzurum’a varmıştık. Ama hala uzun bir yolumuz vardı. Fıratın kolu Karasu kıyısını izleyerek kıvrıla kıvrıla yola devam ettik. Artık otobüste çalan müzikte değişmiş yerel sanatçıların, âşıkların kasetleri dönmeye başlamıştı. Karakurt kavşağından kuzeye dönüp Sarıkamış ve Selimi geçip Kars’a ulaştık. Otuz üç saat süren zorlu bir yolculuktan sonra Kars’a varmıştık ama hedefe daha varmamıştık. Sağlık Müdürlüğünde işlemlerimi yaptırıp göreve başlama yazımı alıp, yirmi beş kilometre uzaktaki Susuz’a ulaştık. Yol boyun’daki sağlık ocağının onarımda olması ve Susuz merkezde hekim olmaması nedeniyle kaymakamın isteği ile bir buçuk ay görev yapacağım Susuz’da göreve başladım. Yaklaşık bir buçuk ay sonra da üç yılımın geçeceği Yolboyu köyüne geçtim. Suyu olmayan, en ufak rüzgârda elektrikleri kesilen, kış aylarında yaktığım kömür sobası kor aleve dönmesine rağmen oda sıcaklığının altı, yedi derecenin üzerine çıkmadığı, tuvaletin donduğu bu köyde üç yılımı geçirdim.
Bir yalnızlıktır doğu. Soğuk karanlık bir gece çökünce zaman geçmek bilmez. Bir haftalık gazeteleri evirir çevirirsin, açar kitaplar okursun, uyursun uyanırsın yine gece. Yalnızlık bir kat daha büyür kış gecelerinde. Gözlerin takılır kalır karanlığa.
Batı bir özlemdir doğuda. Batıyı düşlediğinde, hele sevdiklerinde uzaktaysa özlem büyür, hüzün olur, duygu olur coşar, yüreğinden süzülür kalemine…

El ayak çekilince kısa ikindilerden,
Kalıverince bir başıma kara geceyle,
Bir bardak çayın paylaştığı yalnızlığımda,
Ya aynalarla konuşurum ya da resminle.

Evet , Sevgili Tomris Hanım, böyle şiirler yazdırsa da geriye dönüp baktığımda Kars’ta geçen üç yılım için hiç pişmanlık duymuyorum.
Dostlukla.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder