11 Aralık 2009 Cuma

TOMRİS HANIMA MEKTUPLAR - 18

BEN HAZANDA ÖLMELİYİM

Sevgili Tomris Hanım, 12 Nisan 1999

Sanırım yaşlanıyoruz artık. Bir zamanlar arkadaşlarımızın nişan veya düğün törenlerine davet edilirdik sıkça. Ardından düğün davetlerinin yerini bebek kutlamaları ve doğumlar, loğusa ziyaretleri almaya başladı. Düğünlerin ve doğumların ardından birkaç yıl özel anlam taşıyan davetler ve ziyaretler kesildi. Sıradan olağan ziyaretlerle arıyorduk birbirimizi... Ölümler yoktu henüz. Zamanla anne babalarımızın hastalık ziyaretleri başladı önce. Öyle nezle grip gibi sıradan hastalıklar değil, ciddi, yaşamı tehlikeye sokan hastalık ziyaretleri. Kalp krizleri, inmeler, kansere bağlı operasyonlar vesaire vesaire. Tüm bu işaretler yaşamın hayhuyu içinde kaynayıp gidiyordu. Ta ki ölümler başlayana kadar. Artık düğünlerin ve doğumların yerini ölümler almaya başlamıştı. Kimi zaman yas ve gözyaşı kokan bir evde, kimi zaman bir cami avlusunda boynu bükük.

Bir bahar günü, tüm güzellikleriyle bir bahar günü yine bir ölüm acısı düştü yüreğimize. Ölümü kabullenmek zordur baharda. Tüm doğanın yeniden yaşama döndüğü, yaşam coşkusunun ve sevincinin papatyaya, gelinciğe laleye, ota çimene dönüşüp topraktan fışkırdığı, sonbaharda ölüme yatan ağaç tomurlarının uyanıp heyecanla patladığı mevsimde ölümü kabullenmek zordur. Ölen her ne kadar yaşamının sonbaharında hatta sonbaharın son günlerinde olsa bile.

Baharda ölmek haksızlık. Her şey ve herkes dört elle sarılırken yaşama, yenik düşmek ecele. İnsana zor geliyor ..

Ben hazanda ölmeliyim. Ölüm ve hüzün mevsimi hazanda. Sarı bir yaprak gibi düşmeliyim toprağa yavaşça. Kimse acımı yaşamamalı. Doğa ölürken yavaş yavaş, toprağa dönerken her şey beni de almalı usulca. İnsanlar ağlamamalı ardımdan. Kolayca kabullenmeliler ölümümü. Sanki toprağa düşen ben değilmişim de, telli kavağın sararmış yaprağıdır düşen.

Ölüm hazanda güzeldir. Hazanda daha bir hassas ve daha depresiftir insanlar. Daha yoğun yaşanır hüzünler... Düşen her yaprak, erken inen akşamlar, sabah sabah minarelerden yükselen sela sesleri hüzne boğar insanı. Bu ağdalı hüznün içinde kaybolur gider ölümün hüznü.
‘ – Şimdi yaprak dökümü zamanı, zamanıdır ölümün ‘ derler insanlar.

Evet, sevgili Tomris Hanım, BEN HAZANDA ÖLMELİYİM!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder